Günlük yaşantımızda sürekli bir koşuşturma halindeyiz. Dolu takvimler, bir plandan diğerine yetişmeye çalışmak, her boş anı bir aktivite ya da bir eylemle doldurma isteği içindeyiz ve sürekli meşgulüz. Takvimlerimiz neredeyse tıklım tıklım dolu ve günümüzü bitirdiğimizde bile zihnimiz bir sonraki adımı planlıyor. Peki ya tüm bu yoğunluğun içerisinde kendi sesimizi duymaya, yavaşlamaya ne kadar izin veriyoruz?
Ne oluyor da yavaşlamaya, biraz olsun durmaya izin vermiyoruz? Sanki durursak bir şeyleri kaçıracağız, bir şeyler eksik kalacak gibi… Tam da bu yüzden her anımızı doldurarak yaşamaya, bir aktiviteden diğerine koşmaya, toplantılar, görüşmeler, etkinlikler ile en dolu, en verimli, en çok gezen ya da belki en çok eğlenen olmaya öncelik tanıyoruz. Bu noktada kaçırdığımız şey ise, bu kadar yoğunluğun ve aktivitenin içerisinde kendimizle temas etmekten bir o kadar uzaklaşmış oluyoruz.
Yavaşlamamanın Cazibesi Nereden Geliyor?
Son yıllarda, yoğun çalışma temposu, okul sonrası aktiviteler ve dolu takvimlerle geçen yaşamımızda nefes alacak alan bulmak zorlaştı. Büyük şehirlerde yaşamanın getirdiği hızlı tempo bu durumu tetiklese de, yavaşlamak sıkça zaman kaybı olarak algılanıyor. Meşgul olmak, başarılı ve değerli olduğumuzun bir göstergesi gibi sunuluyor. Oysa bu algı, uzun vadede yorucu ve tüketici bir döngüyü beraberinde getiriyor.
Gündelik yaşamımızda duygulardan yoksun olmaya, sanki bir görev listesi varmış ve onu tamamlamaya çalışıyormuş gibi günleri geçirmeye başlıyoruz. Gün içinde bir yemeği bile sadece fizyolojik bir ihtiyacı gidermek amacıyla tüketiyoruz. Oysa o anı yaşamak, yemeğin kokusunu, tadını, dokusunu fark etmek gibi deneyimleri de kapsar. Böylelikle aslında birçok işi yapmaya odaklanarak yaşadığımızı hissetmeyi, deneyimlerle hayatımızı doldurmayı amaçlarken uzun vadeli olarak bulunulan anın içerisinde keyif almayı kaçırıyoruz.
Yavaşlamak ve Anın Tadını Çıkarmak
Yavaşlamak, bize anı yaşama fırsatı verir. Sürekli bir hedef peşinde koştuğumuzda, mevcut anı görmemiz zorlaşıyor. Oysa hayat, geçmişte ya da gelecekte değil, şu anda yaşanıyor. Yavaşladığımızda bir kahvenin tadını, bir dost sohbetinin değerini ya da bir yürüyüş sırasında duyduğumuz kuş seslerini fark etmek daha kolaylaşabiliyor.
Durmadığımızda Aslında Neler Olur?
- Hayatımızda hiç boşluk bırakmadığımızda ve hep yetişmemiz gereken işler, görevler olduğunda aslında bu işlerin yanı sıra bir de stres ve kaygı ile de baş etmeye çalışırız.
- Her şey planlı ve tüm zamanlarımız dolu olmadığında, akışta kaldığımızda sanki kontrolü elden kaybediyormuşuz hissine kapılabiliriz. Oysaki durmak, nefes almaya izin vermek kontrolü yeniden hissedebileceğimiz bir alan olabilir.
- Birçok alana birden yönelmek, birçok işi aynı zamanlarda yapmaya çalışmak dikkatimizi yeterince bir alana yoğunlaştıramamaya ve aslında yeterince iyi iş çıkaramamaya sebep olabilir.
- Günlerin dolu takvimler ile birbirini kovaladığı bir düzende kendimize, duygularımıza, ilişkilerimize yakından bakma fırsatımız olmaz. Böylelikle kendimizi tanımaktan, duygularımız ile kalmaktan uzaklaşırız. Kendinle kaldığında, belki hiçbir şey yapmadığında neler oluyor, hangi duygular ortaya çıkıyor? Rahatsızlık hissi mi, bir şey yapmam gerek düşünceleri mi, verimli olma isteği mi? Yoksa daha derinlerde gizli kalmış farklı duygular mı yatıyor? Buralara bakıp anlamaya çalıştığımızda kendimize bir adım daha yaklaşmış oluyoruz.
Yavaşlamaya İzin Vermek
Terapi odasında da sıkça konuştuğumuz konulardan olabiliyor yavaşlamak, durmak. Kendimizi sürekli olarak meşgul tutmamızın ardında acaba nelere temas etmekten kaçınıyoruz, hangi duygulardan koruyoruz kendimizi? Durmak ne anlama geliyor? Durduğumuz zaman neler duyuyoruz? Nelerden geri kalıyoruz? Yavaşlamak neleri görünür kılıyor? Bu ve benzeri sorular sormak ve cevapları üzerine düşünmek kendimizle yakınlaşmak, kendimizle kalmak, içsel kaynaklarımızı keşfetmek adına önemli bir anahtar oluyor. Buralara baktığımızda bazen üstünü kapattığımızı düşündüğümüz, görmek istemediğimiz duygular ve yaşantılarımızı da fark edebiliriz ancak hayatımızda oradaki olumsuz duygulara da yer var. Bu kez bakacağımız yer, olumsuz duygularla kaldığımda bende neler oluyor? Olumsuza tahammülüm nasıl? Hemen olumluya mı çevirmek istiyorum?
Hayatımızı sürekli hareket ettikçe yerden kalkan tozlarla kaplı bir zemin gibi düşünürsek, koşturmaya devam ettikçe tozlar havada kalır ve hiçbir şey net görünmez. Oysa durduğumuzda, tozlar yavaş yavaş yere çöker ve etrafı daha berrak görmeye başlarız. Yavaşlamak da bu toz bulutlarının dinmesini beklemek gibi; ancak o zaman net bir şekilde görebilir ve hissedebiliriz.




